Contact me for feedback or questions! I reply to everyone.

Teknolojik kölelik

- İnternet -
- Google -
- Sosyal ağlar -
- İletişim ve şifreleme -
Elektronik Bankacılık
- Kameralar -
- Geleceğin buluşları -
- Teknolojik kontrol sisteminin zirve noktası -

Teknoloj, uygarlıktan ayrı bir parça olmamakla birlikte, dünyanın seyrini değiştirmiştir. Teknoloji sayesinde, örnek olarak, saniyeler içinde dünyanın öbür ucuna bilgi gönderebilmek; diğer kıtalardaki insanlarla görüşebilmek; bir günde dünyanın herhangi bir yerine seyahat edebilmek; flaş belleğin boyutlarının alabildiği ölçüde bir sürücüye binlerce fotoğraf saklayabilmek; sanal gerçeklikler oluşturmak gibi 100 yıl önce kimsenin hayal bile edemediği daha birçok şeyi gerçekleştirebiliyoruz.

Ancak, teknolojinin kötü yanları da var tabii. Mevcut dünyada teknoloji, bizim çıkarmızı düşünmediğini bildiğimiz kuruluşlarca kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Bunlar, teknolojinin büyük gücünü bize karşı kullanmakta tereddüt bile etmeyeceklerdir. İletişimimizi takip ve analiz etmek; aldığımız bilgileri kontrol etmek; duygusal manipülasyon; davranışın düzenlenmesi gibi şeyler teknoloji tarafından bugünlerde gerçekleştirilenlerden birkaçıdır. Bütün bunlar daha kapsamlı, kesin, etkili ve az insan çabasıyla gerçekleşmektedir. Eğer bu “süreç” durdurulmazsa, kendimizi kabuslarda bile göremeyeciğimiz şekilde bir tecrit altında bulabiliriz.

Bugünün en önemli teknolojilerinin, küresel bir kontrol mekanizmasının geliştirilmekte kullanılmasını açıklamaya çalışacağım Ayrıca, gelecekteki teknolojilerin birazından da söz edeceğim ve bütün bu bilgileri birbirine bağlayıp, dünyanın kaderine dair öngörülerde bulunmaya çalışacağım. Öyleyse insanları en çok etkinleyen buluşlardan biriyle başlayalım: İnternet.

İnternet

Herhangi bir bağlantı, mesaj göndermek veya bir web sayfasına girmek gibi, bağlantının kendisi hedefe ulaşmadan önce İnternet Servis Sağlayıcısı’na gider. Teorik olarak bu İSS’nizin indirdiğiniz torrentleri yavaşlatmak ya da durdurmak gibi; ziyaret ettiğiniz sayfalara reklam yerleştirmek gibi http://zmhenkel.blogspot.com/2013/03/isp-advertisement-injection-cma.html (arşiv), veya Çin’in “Büyük Duvar” sistemi, yani geniş bir sansür sistemi kurmak gibi, rahatlıkla İnternet üzerinde yaptıklarınızı izleyip, düzenleyebildiğini gösterir.

İnternetin en yaygın biçimde kullanımı, Mozilla Firefox, Internet Explorer (çev. artık Microsoft Edge) veya Google Chrome kullanarak yaptığımız sitelerin taranmasıdır. Bu “üç büyükler” bilindiği üzere kullanıcılarının verisini toplamak için varlığını sürdürmektedir. Google en azından bunu açıkça söyleyebiliyor – diğer yandan, Mozilla da özgürlüğünüz ve gizliliğinizi düşünüyormuş gibi yapsa da, sizi izleyip kontrol etmektedir. Bu durum, Mozilla’nın “kullanıcılarını koruma” adı altında, hangi eklentiyi kurup kurmayacağınızı belirlemeye karar verdiği, ki hiçbir şey buna engel olamamıştır, mesela AdBlock’un kapatılması, son birkaç yıldır sürmektedir. Mozilla epey bir süredir reklamcılarla çalışmaktadır, bu reklamlar da sizin Yeni Sekme panelinizde gözükmektedir: https://blog.mozilla.org/advancingcontent/2015/05/21/providing-a-valuable-platform-for-advertisers-content-publishers-and-users/ (arşiv). Firefox’un “kullanıcıya saygı” miti tarihe gömülmüştür ve dirileceğe de benzememektedir. Kendi sitelerindeki kesin yanıtı okumak yeterli: Ürünlerimiz tarayıcı deneyimine engel olmamakta; kullanıcılar yeni bir bilgi almak istediklerinde onların karşısına çıkmaktadır. Dolayısıyla, onlar açısından, sizler basitçe beyninize kazınmak amacıyla yapılmış reklamların ağına düşmüş kişilersiniz. Buna rağmen, kendileri halen “saygı ve özgürlük” hakkında sloganlar kusmaktadır. Bu yazıyı sırf web tarayıcılarının sizi sömürebilmek için kullandıkları tüm yolları yazarak da bitirebilirdim. Örnek olarak, Opera, sizin bilginiz dışında, harfi harfine tüm web geçmişinizi takip etmektedir. Bu üç büyükler sizi izleyeceklerini önceden söylemekte, ancak bazıları başka yollarla da bunu yapmaktadır.

Hemen bütün büyük web sayfaları devletle ve polisle işbirliği içerisinde olup hakkınızdaki verileri onlarla paylaşmaktadır, örnek olarak, forum gönderinizdeki IP adresleri. Buna istisna olarak, Lavabit’i, (ilginç hikayeleri var, İnternetten okuyabilirsiniz) veya sunucuları baskına uğramış The Pirate Bay’i örnek verebiliriz.

Son zamanlarda, Dropbox veya Google Drive gibi “bulutlarda” veri saklamak moda haline geldi. Bu durum elitler açısından pek kolaylaştırıcı bir durum oldu – ilgileriniz ve planlarınızı içeren dosyalarınız (size karşı da kullanılabilecek) hakkında bilgi alabildikleri için, dosyalarınızı görüp analiz edebilecekler. 4chan’den bir eleman, erişebileceği tek yer olan, Dropbox’a bomba yapım yöntemleriyle ilgili dosyalar yerleştirmiş ve bir gün bu dosyalar silinmiş. İnternet böyle vakalarla dolu ve hepsi de bombalarla ilgili değil. Verilerinizin bu bulut “hizmetlerinde” güvende olmadığını fark ettiğinizde, kendinizin de böyle olmasını istemeyeceksiniz. Yüksek ihtimalle, birkaç yıl içerisinde, kendi sürücünüzde verinizi saklamak istemeniz “anormal” olarak adlandırılacak ve bugünün nakdinin banka hesaplarının karşısında olması gibi, bulut depolama standart hale gelecek. Bu da sizin saklı verinizin tam kontrolünün kapısını açacak, bahsi geçen bomba örneğindeki gibi, otomatik olarak materyallerinizi bloklanmasını sağlayacak. Bundan başka, belki daha mantıklı bir seçenek olarak, film yapımcılarının torrent indirenlere yaptığı gibi, bu tarz dosyaları yükleyen kişilerin cezalandırılması olabilir.

Google

Çoğu insan İnternet üzerinden bilgiye nasıl ulaşıyor? Elbette Google’ı kullanarak. Ancak Google bir arama motorundan fazlası – olabildiğince en çok veriyi toplamak ve hakkınızda bir profil oluşturmak amacı taşıyan bir şirkettir. Bunların casusluk araçları (örnek olarak, google analytics) hemen her sitede bir şekilde yer almakta, Google’ın ne olduğunu bilmeseniz bile sizi izlemektedir. Bu veri, örnek olarak, size hedeflenen reklamları göstermenin yanısıra, farklı sonuçlar göstermek için de kullanılmaktadır. Dolayısıyla bir Hristiyan “kürtaj” ile ilgili bir arama yaptığında bir ateistten farklı sonuçlarla karşılaşabilmektedir.

Google daha da ileriye gitmiş, arama sonuçlarını göstermek amacıyla yeni bir algoritma sunmuştur. Kendilerine göre, bu siteler, yüksek seviyedeki “doğrular” üzerine kuruludur. Diğer yandan, doğru olmayan bilgi sunanlar (yine kendilerine göre) aşağılara itilmektedir. Google’ın sitelerin doğruluk değerlerini karşılaştırmada kullandığı yollardan biri de siteleri Wikipedia ile karşılaştırmaktır. Ve Wikipedia’nın da komplo teorilerini nasıl ele aldığınızı bildiğimizden dolayı bunların olayların resmi açıklamaları tarafından bertaraf edildiğinizi varsayıyoruz. . Nihayetinde, “genetiği değiştirilmiş organizmalar” gibi bir şeyi aramak istediğimizde, yalnızca “tedarikli” bilgiye ulaşabiliyoruz. Google’un buluşu sansürün ve fikir kontrolünün en işlevsel araçlarından biri haline gelmiştir.

Google ayrıca başka yaygın kullanılan hizmetleri de yönetmektedir. En popülerinden biri de satın aldıklarından biri “yenilemeyi” sürdürdükleri YouTube. Birkaç yıl önce Gmail hesabım olmadan YouTube hesabıma giriş yapamayınca çok şaşırmıştım. (Sizi takip eden) E-postalarını kullanmak istemediğim için YouTube’a veda etmek zorunda kalmıştım. Zaten çok fazla kullanmıyordum, ama hesabım vardı.

YouTube yeniliklerinden birisi de Content ID. Bu, telif hakkını korumak amacıyla düşünüldü. Bir filmin veya şarkının yaratıcısı, eserini YouTube üzerindeki diğer dosyalarla karşılaştıran Google’la birlikte paylaşabilmektedir. Eğer Google talebe en yakın dosyayla karşılaşırsa, ya dosyayı, ya dosyanın içindeki sesi silmekte, ya da dosyaya reklam eklemektedir.

Content ID bulunmadan önce, bir videonun telif hakkını ihlal edildiğini düşünen birileri, YouTube’a form yolluyor, bu form da kabul ya da ret ediliyordu. Bugünlerde, eğer benzerlik bulursa o birilerine gelir kazandırma imkanı veren Content ID adı altında daha kolay bir yola sahipler. Kağıt üzerinde bir Content ID tercihinde bulunabilirsiniz, ancak bu tercih aynı dosyaları yükleyen aynı şirket tarafından belirlendiği için anlamsızdır. Hakkı yenmiş birçok insan internet yorumlarında bunu tartışmakta, Content ID’nin korkunç olduğunu, bunun kendi videolarında hata oluşturduğunu, gelirlerini çaldığını, dolayısıyla da dosyalarını kaybettiklerini dile getirmektedir. Genel olarak telif hakkı ve YZ (yapay zeka, çev.) hakkında tartışmalar dönmektedir. Bazı insanlar film veya müzik yapımcılarının kendi içeriklerinin YouTube’da bulunduğundan dolayı mutluluk duyması gerektiğini yazmaktadır. Ancak bu tartışmalar Content ID’nin varlığından dolayı çıkmaktadır. Content ID olmadan, insanlar otomatik analiz tarafından değiştirilme veya silinme olasılığı olmadan özgürce videolarını paylaşabilmekteydi.

Benzeri bir program da istenmeyen konular hakkındaki videoların silinmesinde kullanılmaktadır. YouTube “ırkçı”, “milliyetçi” ve “alaycı” videoları silse de, ya da bunları bir bahane olarak kullansa da, bunları elden gerçekleştirmektedir. Eğer Content ID’yi site sıralama algoritmasıyla birlikte yerleştirirse, kesin içeriği otomatik olarak kaldıran bir sistem oluşturacaklardı. Bu algoritmanın daha ileri düzeyi de videolarının istenmeyen kısımlarını silebilecekti(örnek olarak, ırkçı iftiralarla dolu ikinci uzun parçayı silmek). Bu, forumlardaki küfür filtresine benzer bir şekilde çalışabilecek şekilde. Ancak yalnızca bununla sınırlanmayıp, Google’ın da gösterdği gibi, daha önce bahsettiğim site sıralama algoritmasını yaptıklarında, bu sistem inançlarınızı da kontrol etmeye yoğunlaşacak. Videonuzun içindeki istenmeyen konuları bulup, kendi istedikleri versiyonuyla bunu değiştirebilecek bir araç, cephaneliklerinde kendisine hızlıca yer bulabilecektir.

Google’a dair kitap bile yazabilirsiniz; Bunu yapmak istememekle birlikte, gerçekleştirdikleri diğer bazı şeylerden söz etmek istiyorum. Recaptcha, forumları spambotlardan korumak için kullanılan en popüler yol. Recaptcha ile bir foruma bir şeyler yazmak istiyorsanız, doğru kelimeyi girmek zorundasınız. Her zaman kelime almıyorsunuz, insanlar üzerinde takip sağlayan Google StreetView’e eklemli sokak adresi gibi şeyler de karşınıza çıkabiliyor. Yıllardan beri, 4chan’e yazan herhangi biri, gerektiğinden fazla bir biçimde, veri tabanlarını sokak adresleriyle doldurmaktaydı. StreetView gerçekte nedir? Google araçları, her şeyin ve herkesin fotoğrafını çekmek adına dünyayı dolaşmaktadır. Sonrasında bu fotoğrafları, herhangi biri tarafından aranan veri tabanlarına koymaktadırlar. Bilindiği gibi Google, Dünya üzerindeki fotoğraflara erişebilmekte ve haritalarını kullanan insanların konumlarını saklamaktadır. Bu bilgi ne için kullanılabilir? Wikipedia üzerinden StreetView ile sorun yaşayan birçok ülkeyi okuyabilirsiniz. Ülkeler, onların vatandaşların gizliliğine izinsiz sokulduğunu düşünmektedir. Ancak “görüşmeler” sonucunda hepsi buna izin vermiştir. Bu durum bizlerin insanlar üzerindeki casusluğun dünya çapında bir plan üzerinde anlaştığında bir kanıt değil midir?

Önceki yazdığımdan bu yana ReCaptcha’yı epey değiştirdiler. Şimdilerde, bir grup fotoğraf alıyorsunuz, mesela hamburgerler ve bunlar arasından kesin olanı seçmeniz gerekiyor. Bu, Google’ın yapay zekasını geliştirmek amacıyla kullanılmakta olup, gelecekte bu durum bize karşı kullanılacaktır. Bu kısmı Google’dan bir alıntı ile kapatacağım: Biz sizden her şeyi yazmanızı beklemiyoruz. Sizin nerede olduğunuzu biliyoruz. Sizin nerede bulunduğunuzu biliyoruz. Ne düşündüğünüzü az çok biliyoruz.

Sosyal ağlar

Bugünlerde en popüler internet sitelerinden biri de Facebook veya Twitter gibi sosyal ağlar. İnsanlar buralara sinekler gibi üşüşmekte, isim, soyisim, telefon numaraası, işyeri, beğeniler ve arkadaş listeleri gibi birçok bilgiyle veri tabanlarını doldurmaktadır. İnsanlar siyasi görüşlerini paylaşmaktan çekinmemektedir. Facebook da bu işi birçok popüler web sayfasında da bulunan “Beğen!” butonuyla kolay kılmakta ve buna basarak Facebook’a beğendiğiniz yazı hakkında bilgi gönderilmektedir.

Bu bilgiyi nasıl kullanıyorlar? Örnek olarak, hedefe yönelik reklamlar göstererek. Birkaç yıl önce, Facebook bunu yapmayacağını belirtmişti, ama sonradan fikir değiştirdi ve artık bu bir gerçekliğin parçası haline geldi. Bu reklamlardan bazıları küçük düşürücü olabilmektedir, mesela kanseri olan bir kişi, internetten bununla ilgili bilgi almak isterken, karşısına cenaze hizmetleriyle ilgili reklam çıkıveriyor! http://www.naturalnews.com/049386_Facebook_privacy_surveillance.html (arşiv)

Bu sosyal ağlarda yazılan yorumlar çok daha tehlikeli. Bunlar sizin gerçek adınızla ilişkili, hesabınızı bulan bunları okuyabiliyor. Bunların etkileri neler olabilir? İşinizi kaybedebilir veya tutuklanabilirsiniz. Bazı örnekler:

Bireysel durumlara odaklandık, birileri uygun ya da uygun olmayan biçimde cezalandırıldı mı? Kurbanda suç arayabilirsiniz. Ancak, en mantıklı şey buradaki mevzuların ötesinde. Eğer bu yorumları kişi gerçek hayatta yapsa, yani internetten yapmasa, kimse sorun yaşamayacaktı. Birilerini cezalandırma ihtimali, sizi isminizle gönderi paylaşmaya iten teknolojinin eseridir. Sosyal ağları yıllarca kullanmanın sonucu olarak, herhangi bir kimseyle ilgili, her ne kadar o kişi yazdığı mesajın kendisine sorunlar çıkaracağını düşünmese de, bir şeyler bulabilirsiniz.

300 işverene gelecekte çalışanları olabilecek kişilerin profiline bakıp bakmadığı sorulmuş, %91’i baktığını belirtmiş. 69%’u profilinde gördüğü hoşuna gitmeyen bazı şeylerden sonra çalışanını işten kovmuş. Hoşa gitmeyen şeylerden bazıları: önceki işverenleri hakkında yazılan olumsuz görüşler, uyuşturucu kullanırken veya alkol alırken çekilen fotoğraflar, or "uygunsuz” fotoğraflar.

Sosyal ağların sizi doğrudan etkileyebildiği yollar da bulunmaktadır. 2014’te Facebook, bir insanın zihnini, onun kişiliğini bilmeden ve onun bilgisi dahi olmadan kontrol edebileceğini göstermek amacıyla psikolojik bir deney gerçekleştirdi. 689003 kişi (lab faresi olduğunun farkında olmayanlar) iki gruba ayrıldı: birisi olumlu duygular içeren paylaşım yapanlar, öbürü ise olumsuz. Daha olumlu içerik görenler, daha olumlu tepkide bulunacak. Farklılıklar çok az, ancak belki etkili ölçümlerle fark artabilir. Örnek olarak, birilerine cinayetler veya kaçırılmalarla ilgili yazılar gösterilir. Ayrıca birilerini bireysel olarak görmek amacıyla da, kişinin profilinde yazanlara ya da tarama geçmişine (Facebook’un “Beğeni!” butonlarıyla topladığı) içerik hedefleyebilirsiniz. Eğer birisi çok fazla hükümet karşıtı sayfaya girerse, kişiye hükümetin bir şeyleri kötü yaptığına dair yazılar gösterebilirsiniz. Veya GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar)karşıtlarına GDO’ların bir yerlerde yasallaştığına ilişkin yazılar gösterilebilir. Bu deneyin bu tarz düşüncelere öncülük edebilmesi olasıdır. Deneyi buradan okuyabilirsiniz: http://www.pnas.org/content/111/24/8788.full (arşiv)

Facebook ayrıca fotoğraflardaki yüzleri saptamak için algoritma kullanmakta ve onlara otomatik olarak isim eklemektedir. http://www.dailydot.com/technology/facebook-deepface-science/ (arşiv). Eğer isminiz en az bir fotoğrafta yer alıyorsa, sizin yüzünüzün olduğu diğer tüm fotoğraflar siz olarak saptanmaktadır.

İletişim ve şifreleme

Her geçen gün daha fazla insanın iletişimi elektronik yoldan sağlanmaktadır. Bu durum, banka hesaplarıyla, temel ihtiyaçlar için ödeme yaptığınz yer, aynı sorunu taşımaktadır. Ancak bu, en önemli olan değil. Bir insanın yüz yüze konuşması spontandır. Kişi, yalnızca kendisini duyacak kişiye konuştuğunu bilmektedir. Sonra, kişi dikkatini sağlaycının veritabanında kişinin, ne zaman, nerede ve kiminle konuştuğu gibi verilerin saklandığı farklı kurallar içeren telefonla konuşmaya verdi. Birçok ülkede polis, verilere mahkeme kararıyla erişebilmektedir. Ancak, elektronik casusluğun lideri Büyük Britanya’da çok kullanılan dört sağlayıcıdan üçü, polislere veriyi anlık olarak sunmaktadır:https://www.theguardian.com/world/2014/oct/10/automatic-police-access-customers-mobile-phone-records-like-cash-machine-ripa-three-ee-vodafone/ (arşiv). Bu sonuçlar muazzam – sizi bulan veya cezalandıran aynı kuruluş (polis), bütün telefon görüşmelerinize erişebilmektedir. İnsanlar önceden SMS mesajlarıyla hapsediliyorlardı, ancak genellikle polisler fiziksel olarak da insanların telefonlarını bulmaya çalışırdı Bu zorunluluk polise mesaj gönderen otomatik sistemin varlığıyla son buldu.

Aynısı internet iletişimi için de geçerli. Çoğu insan Gmail veya Skype gibi yaygın araçları kullanmaktadır. Sızdırılan dosyalarından birinde Edward Snowden, NSA (National Security Agency, Ulusal Güvenlik Teşkilatı, çev.) bu şirketlerin de ortak olduğu PRISM adı verilen bir program başlatmıştır. 2011’den beri, Skype, NSA’e video kayıtlarını da içeren görüşmelerinize erişim izni vermektedir:
.
Elbette, şifreleme özelliğine sahip daha az popüler uygulamaları kullanmalıyız, ama bu durum bizi casusluktan koruyabilecek mi?

David Cameron, Büyük Britanya’nın başbakanlarından, şifrelemeyi yasaklamayı düşünerek, şunları söylemişti: "Okuyamaycağımız bir iletişim ağının anlamı yok.”. Çoğu insan buna güldü, sıkıysa hükümetin insanların sabit sürücülerinden şifreleme yazılımlarını silebileceğini söyledi (bu gerçekten hükümet için bir sorun mu? Biliyorsunuz, Malware diye bir şey var). Diğerleri bunu uygulayamacaklarını düşündü, çünkü bu durum bankacılığı da güvensiz kılacaktı. Ancak bu olasılığı en azından yakın gelecek için göz ardı edebilmenin ihtimali yok, yakın gelecekte, elektronik olarak yaptığımız bütün görüşmeler hükümetler tarafından kontrol edilecek.

NSA’in bir başka sızdırılan belgesinde de, onların yaygın şifreleme yöntemlerinin etkilerini ortadan kaldırmak istediği görülmektedir:

Görüşmeleri izlemek için, yazılımın yaratcısıyla çalışmaya gerek yok. Açık kaynak bir yazılımda da (herhangi birisinin bilgi sahibi olduğu ve kendini araştırmaya verdiği bir ortamda da), şifrelemeyi zayıflatan açıklar mevcuttur. Örnek olarak, OpenSSL, web sayfalarıyla olan iletişimimizi şifreleyen en popüler kütüphane, 1.5 yıl boyunca üzerinde kullanılan sunucudan verinin küçük bir kısmını yüklemeye izin veren bir açık bulunmakta, ve bu veri şifreleri ve şifreleme anahtarlarını içermekteydi. NSA elbette bu durumu lehine kullandı: https://www.bloomberg.com/news/articles/2014-04-11/nsa-said-to-have-used-heartbleed-bug-exposing-consumers (arşiv) Bir başka örnek: Cryptocat yeterli bilgiye sahip herkesin uygulamasına olanak tanıyan şifreleme algoritmasını altüst etti. Ve NSA de bu yeterliliğe sahip olduğundan, ayrıca şifreli görüşmeleri kaydedip, sonrasında çözebildiler.

Ve bunu büyük ölçüde, kuantum bilgisayarlarının mevcut bütün şifrelemeleri saf dışı bırakmasıyla başaracaklar https://hackaday.com/2015/09/29/quantum-computing-kills-encryption/ (arşiv) - dolayısıyla özel görüşmeler geçmişe ait bir anı olarak akıllarda kalacak. Bu ses tanıma yazılımına ek olarak da, kendimizi tüm konuşmalarımızın kalıp cümlelerle kurulduğu bir dünyanın içinde bulacağız (öncesinde bahsettiğim Content ID’ye benzer bir program).

Elektronik bankacılık

Nakit ödemeler yerini artan bir biçimde elektronik olanlara bırakıyor. İnsanlar istediği her şeye erişmenin ve birkaç tıkla ödemenin rahatlığını seviyor. Bir banka hesabına sahip olmak, bugünlerde gerekliliğin de yanında normal bir durum. Ancak bu perdenin arkasında insan gizliliği ve özgürlüğü açısından devasa sonuçlar bulunmaktadır.

Temelden başlayalım, elektronik para nedir? Bu, kullandığınız bankaya dayanarak sunuculardaki veritabanında bulunan bir sayıdır. Herhangi bir şeyi satın alabilme olanağınız ve insanların öteden beri sahip olduğu yemek yiyebilmeniz, bu sayının ne kadar büyük olduğuna bağlıdır. Ne kadar elektronik paraya sahip olacağınız, size bağlı olmayan birçok etmene - yalnızca banka hesabınızın olması bile para gerektiriyor, dolayısıyla sistemin içinde yer almak otomatik olarak para kaybetmenize yol açıyor - bağlıdır.

Bir banka, paranızın büyük bir çoğunluğunu, aşağıdaki gibi hesap hackleme saldırısıyla yiyebilir:https://thehackernews.com/2016/05/swift-banking-hack.html (arşiv), hackerların 12 milyon dolar çaldığı söz konusu. Kıbrıslı(Güney Kıbrıs, çev.)bir adamın 720 000 Euro’suna Avrupa Komisyonu tarafından Kıbrıs’ın borçlarını kapatmak amacıyla el konuldu. Kendisi Kıbrıs’taki bütün çalışanlarını kovup, başka bir ülkeye gitmek zorunda kaldı. İlk olarak, hesap “bloke edilmiş” olarak gösterilmiş, sonrasında paralar büsbütünüyle adamın hesabından silinmiş. Ve, kendisinin dediğine göre Kıbrıs içindeki binlerce şirket benzer durumda. Bu, veritabanındaki sayılara ne kadar güvendiğinizi göstermektedir, tek gereken birinin kafasındaki düşünce ve her şey kaybolur. Bu konuyla ilgili daha fazla okuma için: https://bitcointalk.org/index.php?topic=160292 (arşiv)

Elektronik ödemelerle ilgili bir başka sorun da bunların gizlilik karşıtı olmasıdır. Bütün hareketleriniz bankaların veritabanında tutulmaktadır. Bankayı kontrol eden insanlar da bunu size karşı kullanmaktadır – bitcoin almak gibi, istenmeyen hareketleri engelleyerek: http://www.coindesk.com/dutch-bank-rabobank-blocks-bitcoin/ (arşiv) veya WikiLeaks’e yapılan bağışları: http://www.bankrate.com/finance/credit-cards/naughty-things-credit-card-wont-buy-6.aspx (arşiv). Hesap hareketlerinizin analiz edilip, yasaklı unsurlara dayanarak otomatik olarak bloke olduğu bir dünyayı hayal etmek oldukça kolay.

Kağıt paranın böyle bir sorunu yok. Cebinizden kaybolmaz. Hesap hareketlerinize dair bilgi veren bir merkezi noktası yok. Eğer kişi kağıt para verirse “onu kapatamazsınız”. Eğer birisi size bir şey satmak istemiyorsa, satan bir yere gidersiniz. Kağıt para özgür insanın aracıdır, bu da elitlerin neden bunu hedef aldığını açıklıyor.

Ama halen kağıt para kullanıyorsunuz, değil mi? Belki çok sürmez, uzun zamandır insanları elektronik harcamaları kullanmaya yöneltmeye çalışıyorlar. Banka hesaplarının reklamını yapmak, artık sıradan. Gittikçe artan sayıda çalışanın banka hesabı olmaya başlıyor. Dünya üzerinde kağıt parayla harcayabileceğiniz limit gittikçe azalmakta:
.
Sıfıra inecekler mi? Bazı yerlerde zaten öyle; örnek olarak, Londra’daki otobüslerde 3 yıldan beri nakit ödemek mümkün değil. Nakitsiz yerlerin miktarı artacak ve insanlar köleliğin elektronik ağıyla yoğunlaşacak.

2017: bunu yazdığımdan bu yana, durum gittikçe daha kötü bir hal aldı. İsveç’te, ödemeler neredeyse tamamen elektronik: https://www.theguardian.com/business/2016/jun/04/sweden-cashless-society-cards-phone-apps-leading-europe (arşiv) İsveç otobüsleri yıllardan beri nakit almamaktadır, Stockholm metrosuna nakit ile binebilmek olanaksız, perakendeciler madeni veya kağıt parayı reddetmekte ve sokak satıcıları da artan biçimde kart veya telefon ödemesini tercih etmektedir.

8 Kasım 2016’da, Hindistan’ın başbakanı iki büyük parayı iptal etmiş, bu durum da banka kartı harcamalarının tutarını %108 artırmış. Radyoda, Önce az nakit, sonra nakitsiz toplum. demiş. Danimarka, ABD gibi diğer ülkelerde de bunun çeşitli örnekleri bulunmaktadır. Nakdi yok etmek için dünya çapında bir plan olduğundan yüzde yüz eminiz.

KDKS kameraları

Teknolojik kontrol sisteminin en güçlü silahı kesinlikle KDKS (Kapalı Devre Kamera Sistemi, çev.) kameralarıdır. Diğer şeylerden olabildiğince kaçınabilirken (en azından şimdilik), kameralar varlığıyla bilrikte işlerini yapmaktadır. Bunlar yavaşça çeşitli yerlere, mağazalardan okullara, sokaklardan, otobüslere ve dairelere, aklınıza gelebilecek her yere, yerleştirilmekte, hayatınız yabancılar tarafından kayda alınmakta, izlenmekte ve analiz edilmektedir. Ayyaşların takıldığını bildiğim bir yere kameralar konmuş, ayyaşlar kamerayı da paramparça etmiştir. Ancak ertesi gün kameraları onarmışlardır, dolayısıyla kameraların onlar için ne kadar önemli olduğu açıktır.

Casusluk sisteminin varlığı halk ve elitler arası ilişkinin seyrini değiştirdi. (Onların “yanlış” olarak belirttiği şeyleri yaparsanız sizi cezalandıran insanlar tarafından) Her hareketinin izlendiğini bilince kendinizi rahat hissetmiyorsunuz. Çoğu insan bu durumu pek umursamıyor, kameralarla yüklü dükkanlardna alışveriş edip, çocuklarını kameralı okullara yolluyorlar. Bazıları ise izlendiğinden mutlu, “güvenlik” hakkındaki aptal sloganları tekrarlamakta, ya da gerçekliğe dair daha başka birçok mazeret sunmaktadır. Ancak bu sadece bir başlangıç, casusluk sisteminin etkileri daha da artacak, dolayısıyla her zaman yaşadığınız gibi yaşamayacaksınız. Peki bu sistemin sonraki aşaması nedir?

İleri düzey kameralar, video kaydı veya insanı yorumlamaya odaklanmanın da ötesinde şeyler yapabilmektedir. Bir kameradan diğerine geçen insanları gözetleyebilmekte, yüzleri saptamakta, insanları cinsiyet veya diğer kriterlere göre seçebilmektedir:

Bunlar ayrıca, davranışlarınızı saptayıp potensiyel olarak “şüpheli” olarak adlandırabilmektedir. Bunlar Hindistan gibi yerlerde zaten kullanılmaktadır: https://www.nice.com/protecting/press-releases/Nanded-India-Deploys-NICE-Safe-City-Solution-to-Protect-Citizens-Visitors-and-Historical-Sites-129 (arşiv), Glasgow https://www.nice.com/protecting/press-releases/NICE-Safe-City-Solutions-Deployed-in-Glasgow-to-Bolster-Security-Safety-and-Operations-Management-137 (arşiv), ve bir Polonya kasabası olan Katowice’de http://katowice.naszemiasto.pl/artykul/katowicki-inteligentny-system-monitoringu-i-analizy-czyli,2656606,artgal,t,id,tm.html (arşiv)

Bu sistem,insanları kesin bir köleliğin içine alacaktır. Polislerin tüm veriyi analiz edebilmesinin merkezi bir noktası var. KDKS şirketleri tarafından sunulan “şüpheli davranışlardan” birisi de cebinizden tabanca çıkarmanızdır. Ancak herhangi bir şey “şüpheli” olarak adlandırılabilir. Yasaklandığı gördüğüm bazı şeylere bir göz atalım: sokaklarda bir şeyler satmak, kuşları beslemek, maske takmak, köpeği yürüyüşe çıkarmak (!), emniyet kemeri takmadan araç kullanmak, vs. Bazen insanlar bu şeyler için para cezasına çarptırılır, ancak yetkililerin önce olay yerinde bulunmaları gerekir. Akıllı monitör sistemiyle bu zorunluluk da kalkıyor, psikopat elitlerin hayal ettikleri herhangi bir şey için herhangi birini bulmalarına olanak tanıyor.

Bu kameralarla yüklü bir patika üzerinde yürüdüğünüzü hayal edin. Sonrasında sandiviçin bulunduğu kağıdı yere atıyorsunuz. Bir kamera bunu görüyor ve size yere çöp atmaktan 50 dolarlık ceza kesiyor. Yüzünüz saptanıyor ve bulunduğunuz yer halihazırda izlenip, polise gönderiliyor. Kısa bir süre sonra polisler olay yerine geliyor; saklanmaya çalışıyorsunuz ama imkansız, kameralar her yerde olduğu için, sizin nerede olduğunuzu biliyorlar. Sonunda, çöpü atan herhangi biri gibi cezanızı ödüyorsunuz. Bu komik gözükebilir, ancak teknoloji halihazırda bu senaryoyu gerçeğe dönüştürmektedir, yalnızca uygulaması yeterli. Bu kameralardan alınan çıktılar oldukça temizdir – kalabalıklar arasında bulunmak sizi korumayacak. Yüzünüzü saklamak, kıyafetlerinizi değiştirmek, başka bir yere gitmek de öyle. İnsanlar bu sisteminin açığını bulmak konusunda kararlı olacaklar ve başlangıçta başarılı da olacaklar, ancak algoritmalar daha da güçlenecek ve kameraları yanıltmak olanaksız hale gelecek.

Geleceğin buluşları

Çoktan bulunmuş, başka diğer teknolojiler de gelecekte kontrol sistemini güçlendirecek. Her buluşun böyle bir potansiyeli var (veya zaten bunun için yapılmış olabilir), ama en önemlilerinden birini açıklamaya çalışacağım.

Mikroçipler

Dünyanın her yerinde insanların evcil hayvanlarına “onları bulabilme olanağına sahip olma” amacıyla çip yerleştirilmesi konusunda geniş bir kampanya yürütülse de, buradaki dikkat edilecek nokta insanların çip kullanma fikrine alıştırılmaya çalışılmasıdır. Ve sonrasında insanlarda da çip kullanılacak. Bazı bar veya işyerlerinde, örnek olarak serbest ticarette, halihazırda kullanılmaktadır; yeteri kadar propagandası yapıldığında yeni doğacak her çocuğa çip yerleştirilecek. Bunlar kimlik kartlarını, kredi kartlarını ve mevcut dosyaların yerini alacak. Bunlar daha çok yerde zorunlu kılınacak, ve bunlar olmadan basit ihtiyaçlarını (mesela alışveriş) gerçekleştiremeyeceksiniz. Neden bu kadar şeytani bir şekilde insanların çiplenmesini istiyor? Çünük bu durum onlara, her bir bireyin zamanını ve yerini içeren devasa bir veritabanı sunacak. Bu durum bazı Amerikan okullarında denendi, örnek olarak: http://www.alternet.org/civil-liberties/kids-tagged-rfid-chips-creepy-new-technology-schools-use-track-everything-kids-do (arşiv). Çocuklar boyunlarına içerisinde çip bulunduran kartları takıyorlar. Bulundukları pozisyon, okula giriş veya çıkış gibi yoklamalar, alınan yemekler veya kütüphaneye girmek gibi hareketler de anlık olarak okul bilgisayarlarına gönderiliyor. Çiplerin hepimizi boyunduruğu altına alması sadece bir an meselesi.

Hologramlar

Reklamlar teknolojiden önce de uzun zamandan beri bizimle. AdBlock yükleyerek veya başka bir TV kanalına geçerek onlardan kurtulabilirsiniz. Ancak çimen veya gökyüzünde gösterilen bir reklamdan saklanamazsınız. Bu yazıyı yazarken bunun oldukça uzak bir gelecekte olacağını düşünüyordum, ama gerçekte, bu zaten denenmiş: http://thefutureofthings.com/5069-nike-launched-a-holographic-3d-advertising-campaign/ (arşiv) Bu yalnızca ürünleri tanıtmak için değil, insanları olayların gerçekliği konusunda kandırmak için de kullanılabilir.

Otonom arabalar

Örnek olarak, Kaliforniya’da zaten denenmiş: https://www.bloomberg.com/news/articles/2017-02-01/tesla-is-testing-self-driving-cars-on-california-roads (arşiv). Ve ne zaman bunların yollarda olduğunu duyarsak, o zaman ne kadar güvenli olduklarını duyacağız (zaten oluyor, ancak daha da yaygınlaşacak). İnsanlar bu araçların güvenliği konusunda ikna edildiğinde, mevcut araçlar bilgisayar kontrollü araçlara göre daha güvensiz olduğu için yasaklanacak. Dolayısıyla yalnızca bilgisayarına seçtiği rotayı kullanabileceğiz, bu da tabii ki de küresel veri tabanına kaydedileceğimiz anlamına geliyor. Direksiyonsuz araçlar (zaten var) polisten kaçmamızı da önleyecek.

Teknolojik kontrol sisteminin zirve noktası

Teknolojik kontrol sisteminin son amacı bütün bu araçları bir arada toplayıp, insanlığın tam kontrolünü sağlamak. Internet kullanarak, gerçek adınızı vermeniz gerekecek (ya da çip okutacaksınız?) - dolayısıyla orada yaptığımız her şey gerçek kişiliğimize bağlantılı olacak. Bütün şifreli bağlantı ve görüşmeler çözülüp analiz edilecek. Özgürce yüklenen torrentler veya “ateşler içinde öl” gibi birçok şaka geçmişe dair bir anı olarak kalacak. Aldığınız bütün bilgiler Facebook ve Google’ın şu an yaptığına benzer olarak, ama küresel bir biçimde, kontrol edilecek.

Fiziksel pozisyonlarımız dükkanlar, havalimanları, daireler gibi birçok yerde bulunan kamera ve mikroçip tarayıcılar tarafından takip edilecek. Dolayısıyla hareketlerimiz gerçek zamanlı analiz edilecek, ancak insanlar tarafından değil, şimdi olduğu gibi YZ (veya gelecekte olacağı gibi robotlar tarafından) tarafından. Bu sistemin dışına çıkabilme imkanınız olmayacak, evsizleri de gözetliyorlar (halihazırda evsizlerin bulunduğu yerleri bulabilmeyi kolaylaştıran programlar var, yardım gibi gözükse de, amaç onları izlemek). Belki onların uğrak yerlerine kameralar yerleştirilecek, eğer çoktandır yapmadılarsa. 17 Aralık (2017) revizyonu: Hah, zaten yapıyorlarmış - https://techcrunch.com/2017/12/13/security-robots-are-being-used-to-ward-off-san-franciscos-homeless-population/ (arşiv). Sizce de her şey çok hızlı değil mi!

Kağıt para tamamen ortadan kaybolacak. Tüm hesap hareketlerimiz her şeyde olduğu gibi gerçek adımızla eşleşecek. Ortada herkesin fiziksel pozisyonunu ve tabii ki yaptıklarını, söylediklerini, yazdıklarını ve satın aldıklarını saklayan dev, dünya çapında bir veritabanı olacak. Gerçekleştireceğiniz bütün hareketler, YZ tarafından gerçek zamanlı olarak analiz edilecek. Bence tüm bu teknoloji halihazırda var, dolayısıyla bu teknolojik değil, sosyal veya mantıksal bir sorun. Elitlerin bütün bunları yükleyip, insanları köleliğe eklemlemesi ne kadar sürecek? Bir fikrim yok. Ancak şurası kesin: daha önce sahip olduğunuz rahat hayatlar, bir anı olarak kalacak.

Bu yazının ilk versiyonu 2015’in başlarında yazılmaya başlandı. Kasım 2017’de birazcık geliştirildi. Ekim 2018’de dil bilgisi ve yapısal düzenlemeler yapıldı.

Translated by luzumsuz 25 / 03 / 2020

Ana sayfaya dön